|  25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü...Salgına rağmen mücadeleye devam!  25  Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nü geride bıraktık. Pandemi  koşullarının yarattığı zorluk alanlarına rağmen, dünyada olduğu gibi Türkiye’de  de 25 Kasım, yaygın ve görece kitlesel eylemlere konu oldu. Geçtiğimiz yıl  Latin Amerika’dan İsviçre’ye, Bangladeş’ten Yunanistan’a kadar dünyanın pek çok  yerinde, başta kadına yönelik şiddet olmak üzere kadınların yaşadığı sosyal ve  ekonomik sorunlarıa karşı gerçekleştirdikleri eylemler, 25 Kasım’da da şiddete  ve burjuva gerici iktidarların politikalarına karşı eylemlere dönüştü.  Türkiye’de ise 25 Kasım, kadınlara yönelik gerçekleşen kapsamlı saldırılara,  her geçen gün artan kadın cinayetlerine ve son olarak Saray rejiminin İstanbul  Sözleşmesi’nden çekilme yönündeki kararına tepkiyle beraber, tüm sürecin  birikimi üzerinden gerçekleşti.  * Bu yıl  25 Kasım, kadınların, ilerici-devrimci güçlerin ve emekçi kesimlerin yanısıra,  iktidar sözcülerinden burjuva sınıfın temsilcilerine kadar düzen cephesinin de  gündemindeydi.  Bir bütün olarak şiddet  sorununu “haddini bilmez erkeklere” indirgemelerine rağmen, düzen cephesinin  her bir öğesi, kadına yönelik şiddete “tepki” gösterdiler. Bu konu ile ilgili  yapılan açıklama ve tepkilerin gerisinde kuşkusuz kadın cinayetlerinin ve  kadına yönelik şiddetin ciddi boyutlardaki artışı yatıyordu. Bu ağırlaşan sorun  karşısında hiç bir sorumluluk almayan ve sorumluluğu üzerinden atmak için  açıklamalar yapanlar, koro halinde timsah göz yaşları dökmeye devam ettiler.  25  Kasım’da kadınlar sokaklardaydı...Bu yıl  25 Kasım, pandemi koşullarınının başta kadınlar olmak üzere işçi ve emekçiler  için yarattığı ağırlaşan koşulların altında, şiddet ve kadın cinayetlerinin  artış yaşadığı bir süreçte karşılandı. AKP-MHP rejiminin çok yönlü  saldırılarının bir parçası olarak kadına yönelik baskı ve saldırılar da  eksilmek bir yana daha da artmaya devam etti. Kadına yönelik şiddet karşısında  öncelikli olarak kamunun görevlerini esas alan İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline  dönük girişimler ise, yakın dönemin temel gündemlerinden biri olmaya devam etti. Pek çok  kentte, pandeminin yarattığı zorluk alanlarına rağmen, nispeten kitlesel bir  şekilde gerçekleşen 25 Kasım eylemlerinde de ağırlıklı olarak bu gündemler öne  çıktı. Çok sayıda il ve ilçeye uzanan eylemlerin en temel başlığı ise, pandemi  koşullarında kadınlar üzerindeki baskı ve şiddetin artması, yoksulluğun  derinleşmesi oldu. Pandeminin daha da ağırlaştırdığı ekonomik krizle beraber  kadın emeğine dönük saldırılar da temel bir başlık olarak öne çıktı. Ardı  ardına gerçekleşen kadın cinayetlerinin yanısıra, AKP-MHP iktidarının kadınlara  dönük düşmanca politikalarının yanı sıra, İstanbul Sözleşmesi’nin iptal  edilmesi yönündeki girişimleri de tepkiye konu edildi. Genel planda bu temel  başlıklar işlenmesine rağmen, bazı alanlarda yerelin kendi özgün gündemleri de  öne çıktı. Örneğin, Dersim’de yapılan eylemde aylardır kayıp olan ve  göstermelik arama çalışmalarına rağmen bulunamayan Gülistan Doku’nun  kaybedilmesi, Kürt illerinde ise kayyım saldırısı ve kadın kurumlarının  kapatılması vb. gündemlerin öne çıktığını söyleyebiliriz.  Yaşadığı  çok yönlü krizin içinde debelenen saray rejimi, ayakta kalabilmek için  başvurduğu baskı ve zorbalığı bu dönemde de sürdürdü. Ülke genelinde toplumsal  muhalefet güçlerine baskı ve terör uygulanırken, ücretsiz izne çıkarılan Birleşik  Metal İş üyesi işçilerin eylemine de vahşi bir şekilde saldırıldı. Bir sonraki  gün gerçekleşen kadın eylemlerinde bir dizi kentte (İstanbul, Ankara, Kürt  illeri) yaşanan baskı, yasak ve engellemeler, kadınların ısrarlı ve kararlı  duruşlarıyla püskürtüldü. Bu kararlı duruşun yanısıra, AKP-MHP iktidarının  sicilinin bozuk olduğu kadın sorunu konusunda gerilimi artırmaktan kaçınan bir  politika izlediğini söylemek mümkün. Keza, bazı bölgelerde eylemlerin öncesinde  ve eylem alanlarında kadına yönelik şiddete karşı bizzat kolluk güçlerinin  bildiri dağıtması, stantlar açması ve ajitasyon konuşmaları yapılması,  iktidarın kadın sorunu konusunda imaj tazelemeye dönük girişimleri olarak  düşünülmelidir.  25  Kasım’a damgasını pandemiye rağmen sokağı terketmeyen kitleler vurmuş olmasına  rağmen, 25 Kasım’a dönük eylem ve etkinliklerin günlere yayılarak sürdüğünü  söylemek mümkündür. Pek çok  kentte haftaya boyunca etkinlikler, toplantılar, broşür dağıtımları, eylem  çağrıları, sosyal medya faaliyetleri gerçekleşti. Bu faaliyetler, kadına  yönelik şiddete karşı mücadele çağrılarının daha geniş kesimlere taşınmasını ve  yankı bulmasını sağladığı gibi, gerçekleşen eylemlerin yarattığı etkiyi de  beslediğini söyleyebiliriz. Feminist  hareketinin sınırları...8  Mart’ta olduğu gibi, 25 Kasım kadın eylemlerinde de İstanbul’daki eylemler öne  çıkarken, eylemlerin adresi her yıl Taksim oluyordu. Ancak Kadın Platformu,  “pandemi gerekçesiyle” bu yıl 25 Kasım eylemini Kadıköy’e çekti. Bu “alan  değişikliği”ni, pandeminin yarattığı sonuçlardan öte, geçen yıl 25 Kasım ve  ardından 8 Mart eyleminde yaşanan gelişmelerin bir sonucu olduğunu düşünmek  gerekir. Son olarak geçtiğimiz 8 Mart’ta, Taksim konusunda devletin baskıcı ve  yasakçı tutumu karşısında, bazı kadın gruplarının barikatları aşma iradesi  göstermesine rağmen, başta feminist gruplar olmak üzere eylemin örgütleyicileri  geri adım atarak kitlenin yönünü Karaköy’e çevirmişti. 8 Mart özelinde daha  belirgin olarak öne çıkan ise, hareketin önünde yeralan feminist güçlerin,  yükselen kadın hareketinin sınırları aşmasından ve “kontrolden” çıkmasından  duyduğu korku nedeniyle kitleleri geri çekmeye çalışmasıdır. Bu yıl 25 Kasım’da  yaşananlar ise bu yaklaşımın ürünü ve devamıdır. Eylemin pandemi gerekçesiyle  Taksim’den Kadıköy’e çekilmesi ise, yükselen kadın hareketinden ve sınırları  aşmasından duyulan korkunun ürünü olarak, kadın hareketine sınırlar çekme  hamlesinin bir sonucudur.  Bir  başka nokta ise, yaşanan tartışmaların ardından, Kadın Platformu’nun başka bazı  bileşenlerinin Taksim’de sınırlı güçlerin katılımı ile eylem  gerçekleştirmesidir. Kadıköy kararına rağmen, Taksim’de 25 Kasım eylemini  gerçekleştirmekte ısrar etmeleri, Taksim eylemini düzenleyenler açısından başka  bir zaafı ortaya koymuştur. Kadın Platformu’yla, 25 Kasım eylemlerinin politik  içeriği konusunda sorun görmeden, yalnızca alan üzerinden yaşanan ayrışma,  sağlıklı bir ayrışma değildir. Sendikalardan  25 Kasım eylemleri..25  Kasım’ın ön sürecinde ve gününde, kadın örgütlerinin yanı sıra ilerici-devrimci  güçlerin eylem ve etkinlikleri öne çıkmakla beraber, şiddet sorununun  boyutlanmasından kaynaklı bazı sendikalar da bu sorunu gündemlerine aldılar.  BMİS, Petrol İş Sendikası, TEKSİF başta olmak üzere bazı sendika şubeleri,  fabrikalarda eylem ve etkinlikler gerçekleştirdiler. Bazı fabrikalarda ise  erkek işçiler, kadına yönelik şiddeti protesto ettiler. Kadın sorununu, başta  kadın işçiler olmak üzere işçi sınıfının gündemine taşımak ve tutum almak  açısından fabrika içlerinde gerçekleşen bu eylemlerin anlamlı olduğunu söylemek  gerekir. Ancak herşeye rağmen, önemli günlerde eylem yapıp diğer zamanlarda  kadına yönelik şiddet, taciz ve mobbing konusunda kıllarını kıpırdatmamak, bu konuda  adım atmamak, işçileri bu gündemler ekseninde ileriye çıkarmak için bir şey  yapmamak, bürokratik zihniyetin tezahüründen başka bir şey değildir. Öyle ki,  işyerlerinde şiddet, taciz ve mobbingin son bulması talebinin yanısıra, pek çok  sendikanın imzacısı olduğu, işyerlerinde taciz ve mobingi engellemeyi içeren  İLO’nun 190. maddesinin uygulanması talebi, 25 Kasımlar’dan 25 Kasımlar’a  sendika bürokratlarının gündemine gelmektedir.  Sinbo  işçilerinin izinde...25  Kasım sürecinde en anlamlı olan etkinliklerden birinin Sinbo işçilerinin  gerçekleştirdiği 25 Kasım etkinliği olduğunu söylemek gerekir. Sinbo başta  olmak üzere, işyerlerinde taciz ve mobbinge karşı mücadele görevlerinin ele  alındığı etkinlik, işçi sınıfının kadına yönelik şiddet karşısında sınıfsal  tutumunu ortaya koymak ve bu tutumu işçilere ve ilerici güçlere taşımak  açısından önem taşıyor.  Aynı  zamanda Sinbo işçilerinin 25 Kasım Kadın Platformu’nun çağrısıyla gerçekleşen  eyleme katılması, kadın işçilerin taleplerinin yanısıra Sinbo direnişini kadınların  gündemine taşıması, işçi sınıfının kadın hareketine gerçek müdahale zemininin  mütevazi bir örneği olduğunu görmek gerekir.  25  Kasım’ın güncel çağrısı...Son  dönemde gerçekleşen ve toplumsal muhalefete umut veren işçi eylemlerinin  yanısıra kadın hareketi, pandemi sürecinin yarattığı tüm zorluklara rağmen  dinamizmini koruduğunu 25 Kasım’da bir kez daha göstermiş oldu.  Son  yıllarda AKP iktidarı eliyle yütülen kadın düşmanı politikalara karşı yükselen  ve dinamizm kazanan kadın hareketi içerisinde emek eksenli sorunlara tepkiler  öne çıkmaya devam ediyor. Bu durumun, harekete önderlik eden güçlerin bakış ve  eğilimlerinden öte, gün geçtikçe derinleşen ekonomik krizin, emek ve sermaye  arasında artan kutuplaşmanın kadınlar üzerinde yarattığı yıkımın yansımaları  olduğunu görmek gerekiyor.  Sinbo’daki  kadın işçilerinin gerek direniş alanında gerekse 25 Kasım eylemlerinde  gösterdiği gibi, kadına yönelik saldırılara ve şiddete karşı mücadelenin gerçek  öznesi işçi ve emekçi kadınlardır. Aynı zamanda kadın hareketine gerçek anlamda  yön verecek maddi toplumsal güç de işçi ve emekçi kadınlardır. Pandeminin  ve krizin ağırlaştırdığı koşullar içinde 25 Kasım’ın güncel çağrısı bir kez  daha işçi emekçi kadınların örgütlülüğünün güçlendirmesi olmaktadır. |