|  Türk İHA ve  SİHA’ları:Savaş ve yandaş aparatları!
C. Ozan   Kapitalist  dünyanın şefleri, sözüm ona toplumsal sorunları çözmek adına düzenlenen  zirvelerde, sahte gülümsemeler eşliğinde “aile” fotoğrafları çektirirken,  kapitalist sistemin çarkları kendi yasaları uyarınca dönmeye devam ediyor. Tüm  dünyada silahlanma hiç hız kesmeden artıyor. SIPRi’nin son raporuna göre  dünyada silahlanmaya ayrılan miktar 2 trilyon dolarla tüm zamanların rekor  seviyesine ulaştı. Etrafı  kriz bölgeleriyle çevrili Türk sermaye devleti de silahlanmaya gittikçe artan  oranda kaynak aktaran ülkelerden biri. Toplumsal  kaynaklar savaşa ve silaha akıtılıyorSaray  iktidarının şefi Tayyip Erdoğan, Batılı emperyalistlerle girdiği her polemikte,  Türkiye’nin artık eski Türkiye olmadığını, ilgili güçlerin bunu anlaması  gerektiğini hatırlatmayı pek seviyor. Bu söylemlerin iç kamuoyuna yönelik  propaganda tarafı bir yana, AKP’nin iş başına getirildiği 2002 yılından bu  yana, özellikle de 2015’ten bu yana Türkiye ekonomisi ciddi oranda militarize  edilmiştir. Türkiye  için bu durum yeni de değil aslında. Yaklaşık 80’li yılların ortalarından bu  yana Türkiye’de savaş ekonomisi uygulanmaktadır. 90’lı yıllarda Kürt halkına  karşı yürütülen kirli savaş konseptiyle birlikte bu uygulama doruğa ulaştı. Ve  halen de hızından hiçbir şey kaybetmeden devam etmektedir. Toplumsal  kaynakların sürekli artan oranda savaşa ve silaha ayrılması, bugün yaşanan  derin ve çok yönlü krizin de önemli sebeplerinden biridir. Dinci-faşist  iktidarın dış politikada izlediği neo-Osmanlıcı yayılmacı politika, onu, ilk  yıllarında izlediği “komşularla sıfır sorun”dan, sorunlu olmadığı komşusunun  kalmadığı noktaya taşıdı. İzlenen saldırgan dış politika, daha fazla  silahlanmayı beraberinde getirdi. Ya da tersinden savunma ve silahlanmada  mesafe aldıkça, dış politikada daha saldırgan ve pervasız bir hat izlemeye  başladı. Toplumsal  kaynakların nasıl pervasızca savaşa ve silaha tahvil edildiğini daha iyi  anlamak için bazı rakamlara göz atmakta fayda var. 2002’de 56 olan Türk savunma  şirketlerinin sayısı, 2020’ye gelindiğinde 1.500’e çıkmıştır. Elbette ki bu  rakama, ona ayrılan bütçeler eşlik etmiştir. 2002’de savunma projelerinin  bütçesi 5,5 milyar dolar iken, 2020’de bu bütçe 60 milyar dolara ulaşmıştır.  Yani 20 yılda neredeyse 11 kat artmıştır. Yine sektördeki toplam çalışan sayısı  75 bine ulaşmıştır. Devasa  bütçeler yutan savunma sanayinde yer alan firmaların önemli bir kısmı kamuya  ait olmakla beraber, özel şirketlerin sayısı da az değil. Özellikle 2018  yılında çıkarılan bir KHK ile eski ismi Savunma Sanayii Müsteşarlığı olan  kurumun Savunma Sanayii Başkanlığı adıyla Cumhurbaşkanına bağlanmasıyla  beraber, özel girişimcilere daha fazla öncelik verilmeye başlandı. Bunların  arasında, son zamanlarda adı SİHA’larla gündeme gelen, Erdoğan’ın dünürü  Bayraktar’ların şirketi Baykar Savunma da bulunuyor. Ki bu şirket Erdoğan için  de bir aile şirketidir aynı zamanda. İşçi ve  emekçilerin boğazından kısarak savaşa ve silaha aktaran Erdoğan, bunu “büyük  Türkiye”nin kanıtı sayıyor. Sosyal olarak gittikçe küçülen ve halkı sefalet  içerisinde yaşayan Türkiye, savunma alanında “destan” yazmaya devam ediyor. Bu  haliyle başta Kürt halkı olmak üzere, Türkiye ve bölge halkları için ciddi bir  tehdit olmaya devam etmektedir. Saman  ithal edenler 
        silah satıyorBütçesi  gittikçe artan oranda açık veren, iç ve dış borcu katlanarak artan, ithal  ikameci ekonomisiyle, saman dahil, çiftçinin, emekçilerin en temel  ihtiyaçlarını ithal eden Türkiye ne gariptir ki dışarıya silah satıyor. ABD  merkezli “Defense News” adlı kuruluş tarafından her yıl hazırlanan, dünyanın en  çok silah satan 100 şirketinin belirlendiği, “Defense News Top 100” adlı 2020  yılına ait listede 7 Türk şirketi de yer alıyor. Bu sayı 2010 yılında 5 idi. Bu  listenin başında, 48. sıradaki ASELSAN geliyor. Onu, değişik sıralarda TUSAŞ,  BMC, Roketsan, STM, FNSS ve Havelsan gibi silah üreticisi firmalar izliyor.  Kaçıncı sırada oldukları önemli olmakla beraber, bu sayı Rusya, İsveç, İsrail  ve Japonya’nınkinden daha fazladır. Listenin ilk beş sırasını ABD firmaları  işgal ediyor. Yine  SIPRI’nin 2020 raporuna göre Türkiye dünyanın en büyük 14. silah ihracatçısı  durumunda. Toplam küresel ihracatın %1’lik payına sahip. Savunma Sanayii  Başkanlığı’nın (SSB) rakamlarına göre Türkiye’nin 2002’de 248 milyon dolar olan  savunma ve havacılık ihracatı, 2019’da 3,06 milyar dolara ulaştı. Türk sermaye  devleti 2019’dan bu yana dünya genelinde 164 ülkeye askeri ürünlerini ihraç  etmektedir. Savunma ve havacılık satış hacmi 2020’de 11 milyar dolara  yükselmiştir. Yine 2019 yılında kamu harcamaları ve ihracatında en büyük payı  kara platformları ve sistemleri oluşturdu. Durumdan  anlaşıldığı üzere, Türkiye sadece kendi “savunma”sını güçlendirmekle  yetinmiyor, ürettiği silahları dışarıya da satıyor. Bu durum silah ithal  kalemlerine de yansımaktadır. SIPRI’nin 2020 raporuna göre 2011-2015 ile  2016-2020 dönemleri karşılaştırıldığında Türkiye’nin silah ithalatında %59’luk  bir düşüş olduğu gözlenmektedir. Bunda ABD’nin F-35 satışını askıya alması rol  oynasa bile, esas sebebin yerli üretimin artması olduğu açıktır. Doğruluğu  tartışmalı olmakla beraber, yine SSB iddia ediyor ki, 2002 yılında 66 savunma  projesi %80 dışa bağımlılıkla yürütülürken, 2020’de 762 proje, %65’in üzerinde  yerlilik oranıyla hayata geçirilmiştir. Yine aynı kurumun iddiasına göre,  Türkiye’nin milli savunma sanayii, devletin askeri ihtiyacının %70’ini  karşılamaktadır. Nerden  bakılırsa bakılsın, Türk sermaye devleti özellikle son 10 yılda attığı  adımlarla bölgenin önemli askeri güçlerinden biri haline gelmiştir. Bunda hava  savunması alanında attığı yeni adımların önemli bir rolü vardır. İHA’lar  ve SİHA’lar bölgede istikrarı tehdit ediyorGünümüz  koşullarında hava savunması ve saldırı kabiliyeti bir devletin caydırıcılığında  tartışmasız bir öneme sahiptir. Türk devletinin bu konuda da epey mesafe kat  ettiği görülüyor. Bu bağlamda Türk devletinin, tamamen “yerli ve milli” olduğu  savıyla ürettiği son hava teknolojisi olan İHA (insansız hava araçları) ve  SİHA’lar (silahlı insansız hava araçları) gittikçe daha fazla tartışılmaktadır. Erdoğan  yakın zamanda bir grup toplantısında, Türkiye ile birlikte dört ülkede 180  SİHA’nın faaliyette olduğunu açıkladı. Bu İHA veya SİHA’lar Türkiye’de TUSAŞ ve  Baykar Suvunma adlı şirketler tarafından üretilmektedir. Bunlardan Baykar  Savunma adlı özel şirket Erdoğan’ın dünürü Bayraktar’lara aittir ve başında Erdoğan’ın  damadı Serhat Bayraktar bulunmaktadır. Yani bir nevi Erdoğan’ın da aile şirketi  sayılmaktadır. Diğer yandaşlar gibi, AKP döneminde kendisine sunulan sınırsız  kamu kredileriyle ve ihalelerle hızla palazlanan bu şirket, ürettiği son  teknoloji ürünü SİHA’larla kârına kâr katmaya devam ediyor. Bunları dünyaya  pazarlama işini üstlenen Erdoğan da tabi ki bundan payına düşeni almaktadır. Türk  devletinin Suriye’de, Libya’da ve en son Karabağ savaşında kullandığı SİHA’lar  buralardaki savaşların seyrinde önemli bir rol oynadı. Suriye’de ABD ile  Rusya’nın icazet vermesiyle birlikte, oradaki işgal hareketleri büyük oranda  bunların sayesinde gerçekleştirdi. Yine Azerbaycan’ın 15 günde Karabağ’ı  Ermenistan’dan geri almasında Türk SİHA’larının önemli bir rolü var. Haydar  Aliyev’in, “Türkiye’den aldığımız SİHA’lar ile Ermeni güçlerine ait 1 milyar  dolarlık askeri teçhizatı imha ettik.” demesi boşa değildir. Benzer durum  Libya’da Türk devletinin desteklediği merkezi hükümet güçlerinde yaşandı. Türkiye’nin  sahip olduğu İHA veya SİHA filosu hakkında kesin bilgiler olmamakla beraber,  Katar’a ve Ukrayna’ya 6’şar adet sattığı biliniyor. Azerbaycan ve Libya’ya da  satmakla birlikte sayı verilmiyor. Şimdi sırada Polonya, Macaristan,  Arnavutluk, Bulgaristan gibi Avrupa ülkelerinin olduğu söyleniyor. Hakeza kimi  Asya ve Afrika ülkelerine de satma yönünde girişimler olduğu biliniyor.  Türkiye’nin satış için herhangi bir kural koymaması,  “maliyet-teknoloji-performans” bakımından uygunluk gibi özellikler alıcıların  tercihinde önemli bir rol oynuyor. Türkiye, dünyada sınırları içerisinde SİHA  kullanan neredeyse tek ülke. Bunun yanı sıra canı her istediğinde Irak veya  Suriye topraklarını bombalayabiliyor. Türk devleti “terörle mücadele” yalanıyla  gizlediği bu saldırganlıkla aynı zamanda ürettiği yeni silahları (kimyasal da  dahil) denemektedir. Böylece “laboratuvarlarda” testten geçirilmiş silahlar  pazarda daha fazla alıcı bulmaktadır. Baykar’ın son açıklamasına göre,  SİHA’ların 13 ülkeye satıldığı iddia ediliyor. Bunlardan özellikle Baykar’ın  ürettiği son teknoloji ürünü “Bayraktar TB-2” adlı SİHA çok rağbet görmektedir.  Tayyip Erdoğan ziyaret ettiği her ülkede masaya SİHA satışını da mutlaka  getirip, tüccar mantığıyla “Gelin size SİHA satalım dedim” demeyi ve bununla  övünmeyi ihmal etmiyor. Öte  yandan gerici-faşist rejimin sahip olduğu hava teknolojisini Suriye, Libya ve  Azerbaycan gibi ülkelerde pervasızca kullanması, bölge ülkelerinin de hızla  silahlanmasını teşvik etmekle kalmıyor, aynı zamanda bölge için ciddi bir  istikrarsızlık yaratıyor. Putin’in geçenlerde SİHA’ları geliştirme talimatı  vermesi buna bariz bir örnektir. Zira bahsi geçen ülkeler yanı zamanda Rusya ve  Mısır gibi önemli güçlerin etkinlik alanı durumunda ve bu ülkeler bundan ciddi  bir rahatsızlık duyuyorlar. Bu ülkelerin ordularının çoğunlukla Rus  silahlarıyla donatılmış olması tepkilerin dozajını ayrıca arttıran bir etken  olmaktadır. En son Ukrayna’nın Türkiye’den aldığı SİHA’ları Donbas’ta Rusya  yanlısı ayrılıkçılara karşı kullanması tansiyonu daha da yükseltti.  Gelişmeler üzerine bir açıklama yapan Rusya  dışişleri bakanı Sergey Lavrov, Tükiye’ye, “Ukrayna’nın militarist  duygularını teşvik etmeme” uyarısında bulundu. Bu açıklamayı, Kremlin  sözcüsü Dimitri Peskov’un yaptığı, “Türkiye ile gerçekten iyi ilişkilerimiz  var. Fakat bu tür silahların Ukrayna ordusuna teslimatının durumu  istikrarsızlaştırma potansiyeli taşıdığına dair endişelerimiz maalesef  gerçekleşiyor. Bu da Ukrayna’nın iç sorunlarının çözümüne katkıda bulunmaz” şeklindeki açıklaması izledi. Tüm gelişmeler, Türkiye-Rusya ilişkilerinin  gittikçe gergin bir hal alacağına işaret ediyor. Türk  sermaye devletinin İHA ve SiHA’ları kullanma veya satma konusunda yelpazeyi  gittikçe genişletmesi, sadece bu işin doğrudan muhatabı olan Rusya ve Mısır  gibi güçlerle ilişkileri germekle sınırlı kalmıyor. Yakın zaman da ABD ve  Kanada gibi kimi ülkeler de durumdan rahatsız olduklarını belirten açıklamalar  yaptılar. Kanada, Karabağ’da kullanılan Türk malı SİHA’larda kendi  teknolojilerinin de (elektro-optik ve kızılötesi kamera gibi) kullanıldığını,  bu teknolojilerin Türkiye’ye sadece sivil havacılıkta kullanılmak şartıyla  satıldığını, bu yüzden de söz konusu teknolojilerin satışının durdurulduğunu  açıkladı. Öte  yandan ABD kongresinin 27 üyesi, Dışişleri Bakanı Antony Blinken’a mektup göndererek,  Türkiye’nin İHA’ları geliştirirken, ABD yaptırımlarını ve NATO tüzüğünü ihlal  edip etmediğini öğrenmek istediklerini belirterek; herhangi bir drone  teknolojisinin ABD’den Türkiye’ye ihracatının derhal askıya alınmasını talep  ettiler. Temsilciler Meclisi üyeleri aynı zamanda, Türkiye’nin İHA ve SİHA  programlarının birçok bölgede istikrarsızlığa sebep olduğunu da dile  getirdiler. ABD ve  Kanada’dan gelen bu açıklamalar aynı zamanda Türkiye’de üretilen İHA ve  SİHA’ların “yüzde yüz yerli ve milli” olduğu savının gerçeği yansıtmadığını,  bunların en kritik parçalarının ithal edildiğini de açığa çıkarıyor. Aynı şey  daha önce ATAK helikopterleri için de söylenmişti. Fakat sonradan motorlarının  ABD-İngiliz ortaklığının ürünü olduğu ortaya çıkmış ve onlar izin vermeyince  Pakistan’a satışı yapılamamıştı. Neticede  Türk sermaye devleti, dinci-faşist iktidarın 20 yıllık döneminde tarihte hiç  olmadığı düzeyde silahlanmıştır. Bu haliyle, Türkiye ve bölge halklarını tehdit  eden, bölge gericiliğinin önemli bir odağı durumundadır. Bu savaş aygıtının,  Türkiye ve bölge halkları için yeni krizler, savaşlar, göç dalgaları ve  yoksulluktan başka üreteceği bir şey yoktur. Buna karşı işçilerin birliği,  halkların kardeşliği temelinde mücadeleyi yükseltmek her zamankinden daha elzemdir.           Saray sözcüsünden zamlara “çözüm”!  Doğalgaz,  akaryakıt, elektrik, temel ihtiyaç malzemelerine gelen zamlar, enflasyon...  İşçi ve emekçilerin yaşamını git gide ağırlaşıyor. Yoksulluğa karşı  “Porsiyonlarınızı küçültün” diyen Emine Erdoğan’ın ardından bu kez Enerji ve  Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez doğalgaza gelen zammın çözümü için “evinizi  daha az ısıtın” tavsiyesinde bulundu.  “İtibardan  tasarruf etmeyen” Saray rejiminin şeflerinin pişkince açıklamalarının bir  yenisini sergileyen Dönmez’in söz konusu ifadeleri şöyle:  “Evlerimizde  özellikle 1 derecelik sıcaklık değişikliği, yani 23 yerine 22 derecede evinizi  ısıtmanın aylık faturanıza etkisi yüzde 7 olur. Yazın da eğer klimayla  soğutuyorsanız, 18 derecede soğutacağınıza 19 derecede soğutmuş olsanız yüzde 7  faturanıza katkı var. Bunu 7’den 70’e herkesin yapması gereken, adeta bir  vatandaşlık görevi olduğunu düşünüyoruz. Hem bu kaynaklarda dışa bağımlıyız hem  de gereksiz yere bu enerjiyi üretebilmek için kaynak tüketiyoruz.” Emekçilere  “tasarruf”, Saray’da sefahat!Sefaletin  sorumlusu rejimin şefleri, tasarruf tavsiyeleri eşliğinde bulunurken, işçi ve  emekçilerden çaldıklarıyla sürdükleri sefahat dudak uçuklatıyor. Saray’ın  mutfak harcaması bir yılda 3 milyondan 5,4 milyona yükseldi. Su, ısıtma,  elektrik, internet aboneliği gibi kalemlerden oluşan “tüketime yönelik mal ve  malzeme alımları” 115 milyon, hizmet alımları ise 147 milyon lira. Tasarruf  önerisinde bulunan Dönmez’in başında bulunduğu Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanlığı’nın 2022 bütçesi ise 7 milyar 727 milyon 842 bin liraya çıkarıldı. Bu  miktar 2021 için 5 milyar 61 milyon 810 bin lira, 2019’da 2 milyar 044 milyon  280 bin lira ve 2018’de de, 2 milyar 386 milyon 508 lira olarak belirlenmişti. Sarayın  aparatı TÜİK’in verileri ekim ayı enflasyonu yüzde 19,89 olarak açıkladı ancak  bağımsız iktisatçılardan oluşan ENAG’a göre ise 12 aylık enflasyon yüzde 49,87! |