|  Zincir kırıldı  Öncelikle  belirtmeliyim ki 24 Ekim İşçi-Emekçi Mitingi’ne katılmanın onuru ve mutluluğu  içerisindeyim. Miting bilgisini aldığım andan itibaren umut içerisinde, nasıl  katılacağımı, çevremdekilere mitingi ve içeriğini nasıl anlatacağımı düşünerek  hareket etmeye başladım. Hemen çalıştığım işyerinde iş arkadaşlarımla mitingi  paylaştım. Ayrıca çevremdeki uygun insanlara da her gün bilgi aktardım. Yapılan  çalışmaları sosyal medyadan takip etmeye çalıştım.  Mitingin  önemi benim için çok farklıydı. En başta direnişçi işçilerin birlikte  örgütledikleri, sendikasız ve asgari ücretle çalışanların birlik olup, birlikte  ördükleri bir miting olması bakımından çok anlamlıydı. Bir diğer nokta ise  asalaklaşmış sendika ağalarından ve ciddi anlamda düzenin sınırlarına  hapsedilmiş reformist hareketlerin basıncından, onların “Biz olmazsak kimse bir  şey yapamaz” anlayışının hegemonyasından kurtulduğumuz, bunu da pratikte en iyi  şekilde gerçekleştirdiğimiz bir miting oldu. Esasında zincir kırıldı.  Miting  günü, daha önce organize ettiğimiz gibi, sabah erkenden buluşup Ankara’dan yola  çıktık. Yolda mola verdiğimizde fırından sıcak ekmek alıp, uygun bir yerde ateş  yaktık, sucuk ekmeğimizi yedik. Devam eden yolculuk boyunca işçi ve emekçiler  üzerine sohbetler yaptık. Yaklaşık beş saatlik yolculuğumuzu tamamlayıp, ilk  defa gittiğimiz Kartal’a ulaştık. Miting alanına yakın bir yerde görevli  arkadaşlarımızla buluştuk ve çay eşliğinde sohbetler ettik.  Yürüyüş  başlangıç yerine gittiğimizde yağmur yağıyordu. İnadına yüzlerce işçi ve emekçi  arkadaşımızla bir araya gelmiş ve yürüyorduk. İlk defa bir mitinge katılan  arkadaşlarımız ve hatta ilk defa slogan atan arkadaşlarımız vardı. Bizim için  coşkulu ve heyecanlı, umudumuzun büyüdüğü, kendimizi güçlü hissettiğimiz bir  miting oldu. Miting kürsüsünde tamamen işçilerin olması, bizi mutlu etti. Sinbo  işçilerinin, atık kağıt işçilerinin, Alba işçilerinin alanda kürsüde  kendilerini ifade ediyor oluşu alışılmışın dışında ama zaten olması gereken bir  şeydi. Anladık ki işçiler kendilerini ifade edebiliyor, hedeflerini ortaya  koyabiliyorlardı. Birlik ve beraberlik olma sorumluluk ve zorunlulukları  üzerinden hareket ettiklerinde bu önemli mitingi düzenleyebileceklerini somut  bir şekilde dosta düşmana gösterebiliyorlardı. Miting alanında coşkunun yüksek  olmasının sebebi mitingi direnişçi işçilerin örgütlüyor olmaları, kendilerine  güven ve inançlarını pratikte ortaya koymalarıydı. Tam da olması gerektiği  gibi, sendika bürokrasisi aşılmıştı. Kürsünün, sendika ağalarına değil, biz  işçi ve emekçilere ait olduğu net bir şekilde açığa çıktı.  Maalesef  çok ıslandığımız ve üşüdüğümüz için halaylara kalamadık. Dönüş yolu biraz  yorgunluktan dolayı sessiz geçti ama sohbete devam ederek, “İstanbul’un en  güzel yanı Ankara’ya dönüşü” diye espri yaptığımız bir 5 saat geçirdik.  Belki  birçok hata veya eksiklik vardı. Sadece İstanbul yerelinde düşünülmesi, tarih  olarak zamanlama, kitleselliğin sınırlı olması, katılım sağlanmasa bile diğer  şehirlerde çalışma yapılmaması, örneğin, panel ve seminerler vb. gibi… Fakat en  önemli noktalardan biri kürsünün işçilere ait olmasıydı.  Biz  işçi ve emekçiler kendimize güvendiğimizde, cesaret edip bir şey yapmaya karar  verdiğimizde gerçekten en iyisini, olması gerekeni yapabileceğimizi gördük.  Yıllardır 1 Mayıslarda, DİSK, Türk-İş gibi bürokrasinin hakim olduğu  sendikaların yaptığı eylemlerde hiçbir sonucu olmayan, işçi ve emekçilerin  sorunlarını dile getirmeyen mitinglere katılıyorduk. 24 Ekim İşçi-Emekçi  Mitingi ile bu anlamsız, işçi sınıfına hiçbir şey kazandırmayan anlayışı yıkmış  olduk. Bundan sonra bizler sınıf hareketi içerisinde çalışmalarımızı  yoğunlaştırarak fabrikalarda, OSB’lerde, işçi semtlerinde örgütlenerek,  işyerlerinde komiteler oluşturarak, mücadelemizi büyütmeli, kendi gücümüze  güvenerek, irademizi ortaya koymalıyız. 24 Ekim  İşçi-Emekçi Mitingini işçi havzalarına yaymalı, işçilerin birleşik sınıf  mücadelesini güçlendirmeliyiz. Bu mitinglerin Ankara, İzmir, Bursa, Kayseri  gibi işçi kentlerinde de yapılması gerektiğini düşünüyorum.  Bu  miting sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. “Buz kırılmış, yol  açılmıştır!” Ankara’dan bir işçi           Türk-İş  Başkanı Atalay işçi düşmanı rejime yaranma peşinde  Türk-İş  Başkanı Ergün Atalay iki yıl önce kamu işçilerinin toplu sözleşme görüşmeleri  sonrasında açık kalan mikrofondan işçi sınıfını nasıl sattığını Çalışma  Bakanı’na söylerken yakalanmıştı. Atalay’ın mikrofonundan duyulanlar, AKP-MHP  iktidarına ve sermayeye nasıl hizmet sunduğunu açıkça ortaya koymuştu. İşçi  sınıfına ihanetçi kimliği ayyuka çıkmış bulunan Türk-İş Genel Başkanı Ergün  Atalay, AKP şefi Tayyip Erdoğan’ın 10 büyükelçiyle ilgili göstermelik “kuru  gürültü” çıkışına destek verdi. Selüloz-İş  Sendikası’nın Kocaeli’nde yapılan genel kuruluna katılan Atalay konuya dair  burada açıklama yaptı. Erdoğan ve AKP-MHP iktidarı, emperyalist efendilerine  her türlü hizmeti sunmuyormuş, yabancı kapitalist tekellerle ortaklaşa ülkeyi  yağmalamıyormuş gibi konuşan Türk-İş Başkanı, büyükelçilerin “ülkemize müdahale  ettiği” demagojisine sarıldı. Her  türlü baskı ve sömürü uygulamalarını pervasızca hayata geçirerek ülkeyi ucuz iş  gücü cenneti haline getiren T. Erdoğan’a verdiği bu destekle Atalay da kimin  safında olduğunu bir kez daha gösterdi. Ülkede  hukuk ve yargı düzenini tümüyle ayaklar altına alan, işçilere yönelik keyfi  grev yasakları uygulayan, baskı ve gözaltı terörünü eksik etmeyen AKP-MHP  iktidarını bu konuda da alkışlayan Türk-İş Başkanı “Sayın Cumhurbaşkanımıza,  ülkemizin yargı bağımsızlığına ve içişlerine müdahale girişimlerine karşı  gösterdiği kararlı duruştan dolayı Türk-İş olarak teşekkür ediyoruz.” dedi.  Atalay böylece, çözümsüzlük içerisindeki sermaye iktidarına işçileri yedekleme  çabasını da gözler önüne serdi. |