|  ABD seçimleri  ışığındakapitalizm gerçekliği
D. Meriç   Kapitalizmin  kabesi, emperyalist saldırganlığın merkezi ABD’de seçmenler, ülkeyi önümüzdeki  dört yıl boyunca yönetecek başkanın yanı sıra, 435 üyeli Temsilciler  Meclisi’nin tamamı ve 100 üyeli Senato’nun 35 üyesi için de oy kullandılar.  Bütün kapitalist ülkelerde olduğu gibi ABD’de de seçmenler, “demokrasi”  oyununun bir parçası olarak, ülkenin dört yıl boyunca hangi düzen partisi  tarafından yöneteceğini belirlemek için bir kez daha sandık başına  gittiler.   Seçim  gecesi geç saatlerde açıklama yapan Biden, postayla gönderilen oyların henüz  sayılmaya başladığını, kesin sonuçların açıklanmasının zaman alacağını söyledi.Trump ise henüz bütün oylar sayılmadan “Bu seçimi kazandık. Şimdi tek  yapılması gereken şey, seçimin dürüstlüğünün sağlanması. Ciddi bir hileden  bahsediyorum. Yüksek Mahkeme’ye başvuracağız ve oy sayımının durdurulmasını  talep edeceğiz. Kazanacağız ve bana sorarsanız zaten kazandık" diyerek,  kendisini seçimin galibi ilan etti.Bu açıklama, “demokrasinin beşiği”  ABD’de her türlü kuralın ayaklar altına alınacağı bir seçim sürecinin  yaşandığını gösteriyor. Seçimlerin ön sürecinde Trump yönetimi,  seçimleri kaybetse bile iktidarda kalmak için birçok hazırlık yapmıştı. Trump  tarafından Yüksek Mahkemeye atanan Yargıç Amy Coney Barrett’in adaylığının  kabul edilmesi, bu hazırlığın merkezinde yer almaktadır. ABD tarihinin en hızlı  atanan Yüksek Mahkeme Yargıcı unvanını kazanan Barrett görevine başlamış  bulunuyor. Böylece Yüksek Mahkemedeki siyasi eğilim 5 muhafazakar yargıca karşı  3 liberal yargıç olarak şekillenmiş oldu. Muhafazakârlar Mahkeme Başkanı John  Roberts’in da eklenmesiyle, 6’ya 3 gibi bir üstünlüğe sahipler. Seçimlerin bir  kaosa dönüşmesi ve son karar için Yüksek Mahkemenin devreye girmesi halinde,  Barrett’in kritik bir rol oynayabileceği düşünülüyor. Yüksek Mahkeme üyeleri, çekişmeli Wisconsin  eyaletinin postayla seçim gününden önce gönderilen ancak 3 Kasım’dan sonra  gelen oyların sayılmayacağına hükmederek seçimlerde nasıl bir rol oynayacağını  göstermiş oldu. Burada Yüksek Mahkeme’ye aday gösterdiği Yargıç Brett Kavanaugh,  Trump’ın posta yoluyla oy kullanmanın hileye açık olduğu iddiası üzerine, “Eyaletler,  seçim gününden sonra posta yoluyla kullanılan binlerce oy pusulasının gelmesi  ve potansiyel olarak seçimin sonuçlarını tersine çevirmesi durumunda ortaya  çıkabilecek kaostan ve uygunsuzluk şüphelerinden kaçınmak istiyor.” diyerek, eğilimini  baştan belli etti. Trump, iktidarı elinde tutabilmek için, seçim  öncesinde ve sonrasında sağcı faşist çeteleri kışkırttı ve kışkırtmaya devam  ediyor. Michigan Valisi Whitmer’in kaçırıp öldürme planının ortaya çıkmasından  yaklaşık üç hafta sonra, Trump, bu eyaletin başkenti Lansing’de bir miting  düzenledi. Whitmer’in öldürülmesi planına değinen Trump, o valinin bir “sorun”  olduğunu ilan ederek, faşist çetelere desteğini sunmuş oldu. Michigan’da da  birçok polis şefi, seçim yerlerinde ateşli silahları yasaklayan eyalet  emirlerini uygulamayacaklarını açıkladı. Trump, Pennsylvania’daki mitinginde, Demokrat  Partili Vali Wolf’u “sizi izliyoruz” diyerek tehdit etti. Ülke genelinde polisten  gelen destekle övünen Trump, “Şunu söyleyebilirim ki, kolluk kuvvetleri  Nevada’yı, Philadelphia’yı ve Pennsylvania’yı izliyorlar, çünkü bu eyaletlerde  bir sürü tuhaf şey var... Kuzey Carolina’yı izliyoruz, Michigan’ı izliyoruz.” diyerek  tehditlerini sürdürmeye devam etti.  *** ABD başkanlık seçimi görülmemiş bir ekonomik  ve siyasi kriz ortamında gerçekleşti. Bugüne kadar 235 bin Amerikalının canına  mal olan koronavirüs pandemisi, rekor seviyede yeni vaka sayılarıyla hızla  genişliyor. 30 milyondan fazla insan işsiz, açlık, yoksulluk ve evsizlik  tehlikesiyle karşı karşıya. Milyonlarca işçi ve emekçi ağır bir sefalet  içerisinde yaşarken, seçim kampanyalarına bir milyar dolardan fazla para  harcandı. İşçi ve emekçileri saran bu felaketlerden  birinci dereceden sorumlu olan Trump, seçime milyonlar yatırarak, mahkemeleri  ele geçirerek, kolluk güçleri ve faşist çeteleri sokaklara salarak, seçim  sonuçlarını tanımayacağını ilan ederek egemenliğini sürdürmek istiyor. Seçime giden günlerde sağcı faşist milislerin  oylama sırasında ve sonrasında saldırı düzenleyebileceği korkusu büyümüştü. Bu  nedenle birkaç eyalet valisi Ulusal Muhafızları seferber etti. Oregon  eyaletinde Portland şehri çevresinde üç gün olağanüstü hal ilan edildi.  Washington Post 31 Ekim’de, Ulusal Muhafızların muhtemel bir ayaklanmaya karşı  koymak için Eylül ayı gibi erken bir tarihte 600 kişilik özel bir birim  kurduğunu bildirdi. Seçimlerden bir gün önce de Massachusetts’te Cumhuriyetçi  Vali, Ulusal Muhafızların bin üyesini hazırda beklettiğini açıkladı, vb... *** Sermayenin farklı kliklerini temsil eden  Trump ile Biden arasındaki seçim kavgasından emekçilerin çıkarına bir sonuç  çıkmayacağı açıktır. Onlar, düzen partilerinin temsilcileri olarak, işçi ve  emekçilerin, dünyanın mazlum halklarının baş düşmanı olan ABD emperyalizmine  hizmet etmek için yarışmaktadırlar. Başta ABD’de olmak üzere dünyanın birçok  ülkesindeki sol liberallerin “kötünün iyisi” mantığı ile Trump’ın ırkçı faşist  tutumu karşısında Biden’i alternatif olarak göstermeleri, tam bir ilkesizliktir. Seçimlerin  nasıl sonuçlanacağından bağımsız olarak ABD emperyalizmi, ona nefes aldırmayan  krizlerin faturasını emekçilere ödetmek için, kapitalist dünyada onun  egemenliğini sarsan rakiplerini etkisizleştirmek için her zamankinden daha  fazla saldırganlaşacaktır. Bu nedenle, onun adına kimin iktidarda olduğunun  esasa ilişkin bir önemi yoktur. |