|  Pandemide aşılan kritik eşikve olası sonuçları
  “Pandemide  ikinci dalga” diye adlandırılan süreç Covid-19 vakalarındaki artışla beraber  başlamış görünüyor. Özellikle Kuzey Amerika ve Avrupa kıtasının kimi bölgeleri  pandeminin ana üssüne dönüşmüş durumda. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) yaptığı  son açıklama ve paylaştığı veriler durumun giderek kontrolden çıktığını ve  vahim bir hal aldığını bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Öyle ki, dünya  çapında 45 milyona yakın Covid-19 vakası, 1 milyon 250 bin civarında ölüm ve  günlük enfeksiyon sayısında ise 500 bin civarındaki kritik eşik aşılmış  görünüyor. DSÖ’nün paylaştığı verilerin sadece kayıtlı vakaları içerdiğini  belirtmek gerekiyor.  Sayılardaki  artış ve uygulamaya konulan tedbirler gösteriyor ki, kontrolden çıkmış bir  salgınla karşı karşıyayız. Hem DSÖ’nün hem de ciddi sağlık kuruluşlarının  yaptıkları açıklamalar sürecin bu yönde ilerlediğini, önümüzdeki aylarda  ulaşılması beklenen kritik eşiğe şimdiden ulaşıldığını gösteriyor. Bilim  insanlarının dünya liderlerine yaptığı çağrı ve uyarılardan, ciddi tedbirler  alınamazsa sonuçların çok ağır olacağı anlaşılıyor. Dünyada  hiçbir ülkenin pandemi koşullarına uygun bir alt yapıya sahip olmadığı,  Mart’tan bu yana da ciddi bir hazırlığın yapılmadığı açıklanan rakamlarla bir  kez daha doğrulandı. Sağlık alanında özelleştirmeler ve paralelinde gerçekleşen  saldırılar başta olmak üzere emek dünyasının neo-liberal kapitalist dünyanın  ihtiyaçları doğrultusunda yeniden dizaynı sağlık sektörünü bitme noktasına  getirmiştir. Pandemi öncesi koşullarda fazlasıyla tahrip edilen sağlık sektörü,  pandeminin yarattığı ağır koşullarla beraber iflasın eşiğine gelmiştir.  Kapitalizmin mabedi sayılan ülkeler asgari ölçülerde dahi sağlık hizmeti  veremez haldeler. Kalifiye çalışan yetersizliğinden yoğun bakım ünitelerindeki  teknik donanıma kadar tam bir sefalet yaşanmaktadır. Sağlık emekçilerinin bu  süreçte yaşamak zorunda bırakıldığı ağır çalışma koşullarına bağlı psikolojik  sorunlar ve ölüm riski, sağlık hizmetine asgari düzeyde erişimi de imkânsız  kılmıştır. Normal hasta kabullerinin yaklaşık bir yıldır ertelendiği, ağır  vakalar dışındakilerin evlerde karantinaya alınarak tedavi süreçlerinin dışına  itildiği, bir şekilde ölüme mahkûm edildiği artık gizlenemez bir hal almıştır. Sağlık  alanındaki sorunları fazlasıyla yaşayan bir başka alan da eğitim oldu. Dijital  eğitimin yetersiz alt yapısı ve ihmal edilmiş bir alan olması nedeniyle daha  şimdiden kayıp kuşakların oluşacağı söyleniyor. “Kayıp kuşak” diye tanımlanan  çocukların yoksul emekçi çocuklarından başkası olmayacağı ise açık. Kaliteli  eğitim olanaklarından faydalanma imkanı bulamayan işçi ve emekçi çocukları,  okulların kapatılmasıyla sıradan eğitim müfredatlarından dahi yararlanabilme  olanağını yitirdiler. Pandemi  koşullarıyla birleşen kapitalizmin daha fazla üretim ve aşırı kar hırsının  işçiler ve emekçiler için daha derin ve kapsamlı bir yıkıma yol açacağı  kesinleşmiştir. Toplu üretimin yaşadığı sektörlerde sözde tedbirlerle emekçiler  üretim bandına mecbur edilmişlerdir. Hala da ciddi tedbirler alınmamaktadır.  Oysa günümüz dünyasında mikrobiyolojinin gelmiş olduğu aşama ve salgın  bilimcilerin yaptıkları bilimsel çalışmalar ve önerileri bir parça ciddiye  alınarak tedbir alınsa, pandeminin yarattığı ağır sonuçlardan sakınmak mümkün  olabilirdi. İnsanlık  tarihinin kimi dönemlerinde kitlesel kıyımlara yol açan ve büyük dönüşümlere de  vesile olan pandemik süreçlerin yaşandığı, tarihçilerin ve mikrobiyoloji  uzmanlarının ortaklaştığı bir tezdir. Abartılı olsa da, kimi tarihçiler bazı  süreçlerin dil, din, sanat, edebiyat ve diğer kültürel alanlarda köklü değişimlere  yol açtığını iddia ediyor. Tarihsel olguları gerçek bağlamından kopararak ele  alan kimi yeni dönem “tarihçileri” ise, Roma İmparatorluğu’nun yıkılışından  Ortaçağın kapanışı ve Fransız Devrimi’ne kadar yaşanan olayları pandemiye  bağlayan uçuk tezler ileri sürüyorlar. Pandemi süreci ile dijital dünyanın  gelişim seyriyle kapitalizmin postmodern-kapitalizme dönüşeceğini iddia  ediyorlar.  Postmodern-kapitalizm  tanımını yaparken yeni bir şey söylemeseler de, bu “tarihçiler” kapitalist  düzenin mevcut haliyle artık sürdürülemez olduğu gerçeğini kabul etmek zorunda  kalıyorlar. Dün “tarihin sonu”nu ilan ederek kapitalizmi vaftiz edenler, bugün  bir mikroorganizma karşısındaki çaresizliğe fantastik kavramlarla yanıt bulma  telaşındalar. Kapitalizmin tarihi, belli genişleme dönemleri dışında hep bir  kriz döngüsü içinde olagelmiştir.  En son  2008 yılında baş gösteren finans krizini atlatamadan daha kapsamlı bir  durgunluk sürecine girildi. Ardından gelen pandemi ve yarattığı sarsıntı ise,  1929’un “kara Çarşamba”sının ötesinde bir basınç yarattı. Piyasalara sürülen  trilyonlarca dolar sıcak para ve negatif faizler krizin katlanarak büyümesine  engel olamadı. Öyle ki neo-liberal aklın kalesi IMF bile, “esnek bir kamu  maliyesi” oluşturmanın zorunluluğuna dikkat çekerek, ağır borç yükü altında  olan ülkelerin bu süreci atlatamayacaklarını söylemek durumunda kaldı. Avrupa  Merkez Bankası adına yapılan açıklamalarda da, ekonomilerin toparlanma  konusundaki belirsizliğine işaret edilerek, görünümün endişe verici olduğu ve  mali yapılanma konusundaki yardımların tamamlandığı bilgisi paylaşıldı. Aynı  açıklamada “2021 yılı içerisinde beklenilen toparlanma yaşanılmaz ve Merkez  Bankasına geri ödemeler yapılamazsa sürecin nereye evrileceği  kestirilememektedir” denilerek, koşulların hızla kötüleştiği ifade edildi.  Bu  açıklamalar, istisnasız tüm kurumlar ve burjuva iktisatçılar tarafından  paylaşılmakta, bu ise ellerindeki rezervleri ve müdahale araçlarını  tükettiklerinin açık itirafı olmaktadır. 2021 yılında olası bir toparlanma  yaşanılmaması halinde 2022’de yaşanacakları düşünmek bile istemiyorlar. Çünkü  denizin bittiğini ve bu krizin kolay atlatılamayacağını çok iyi biliyorlar. Somut  bir deneyim olarak, pandeminin daha ilk aylarında kapitalist tekellerin  kasalarına akıtılan yüz milyarlarca dolar toplam ekonomiye bir girdi  yaratamamış, sadece milyarderlerin sayısını yükseltmiştir. Gelir dağılımındaki  eşitsizlik, işsizlik, yoksulluk ve bunu tamamlayan bir dizi sosyal sorun açıkça  gösteriyor ki, kapitalist düzenin insanlara verebileceği birşey kalmamıştır.  Dünyadaki devasa zenginliğe ve gelişmişliğe rağmen acımasız pandemi  koşullarında dahi insanlara asgari bir düzeyde yaşama şansı tanımayan bu düzen  tarihin çöplüğüne atılmayı çoktan hak etmiştir. Kapitalizmin  küresel krizi ve salgının yaratacağı sorunlar ve sonuçlar hiç kuşkusuz küresel  olacak ve toplumsal yaşamın her alanında derin izler bırakacaktır. Bu süreçten  en çok etkilenecek ve krizin faturasının yüklenecek kesim yine işçi sınıfı ile  ezilen diğer emekçi yığınlar olacaktır. Daha salgının ilk periyodunda  tekellerin kasalarına milyar dolarlar akıtıldığı halde, işçilerin ve  emekçilerin payına sağlıksız ve sefalet içinde bir yaşam, çocuklarına ise  cehalet ve perspektiften yoksun bir gelecek düştü. O halde işçi sınıfı ya  kendisi için savaşan bir sınıf olarak tarihsel rolünü oynayacak ya da insanlık  kapitalist tekellerin insafına terk edilecektir. İnsanlığın  geleceği işçi sınıfının tarihsel devrimci rolünü oynamasına bağlıdır. |