|  Uzaktan eğitim süreci  sınıfsal ayrımları derinleştirdi…Eğitim hakkının gaspına karşı mücadeleye!  Okulların tatil edildiği Mart ayından bu yana yüz yüze eğitim  için gerekli hazırlık ve alınacak önlemler konusunda ciddi hiçbir adım  atılmadı. Süreç yönetimi “başarılı” olarak değerlendirilip işçi ve emekçilerle  alay ediliyor. Kendisi de özel okul patronu olan Milli Eğitim Bakanı, özel  sektörün ihtiyaçları doğrultusunda politikalar uygulayarak kapitalizmde sermaye  sınıfını temsil ediyor. Pandemi öncesinde de eğitim sorunu kronikleşmiş yapısal  sorunlarla birlikte temel gündemlerden biriydi. Şimdi ise artık daha da hayati  duruma gelmiş, milyonlarca öğrencinin özellikle işçi ve emekçi çocuklarının  geleceklerinin karartıldığı bir düzeye varmıştır. Kapitalizmde bir gelecek  kurgulamak zor iken, pandemi bu sorunu daha da ağırlaştırdı. Genç nesillerin  eğitimi sorunu toplumsaldır ve toplumun çıkarları gözetilerek planlanması  gerekir. Oysa kapitalizmde durum böyle değil. Öğrencilerin müşteri veya ucuz  işgücü durumuna düşürülmesi mevcut ekonomik düzenin temel mantığıdır. Sermaye  sınıfının egemenliği, sömürüye dayalı sistem toplumun ihtiyaçlarını esas  alamaz. Kapitalist sınıfa mensup çocukların eğitim hakkı gözetilir ancak  toplumun çoğunluğunu oluşturan işçi ve emekçilerin çocukları için aynı çabadan  imtina edilir. Tam bir kaosBasına yansıyan haberlerde televizyonu, tableti ya da  interneti olmayan çocukların EBA TV’den faydalanamıyor olduğu gerçeği sermaye  sınıfı için önemsizdir. Hangi köyde kaç çocuk bu imkânlardan mahrum? Zaten  niteliksiz olan bu uzaktan eğitim sürecinden uzak kalan kaç çocuk var? Bu  sorular çok da ilgilendirmez onları. Anne ve babaların telefonlarını  çocuklarının eğitimi için vermeleri sorunu çözmüyor. Çocukların internet  olmadığı için derslerini yapamaması ile ağlamaya başlamaları ve ebeveynlerin de  bu durumda ne yapacaklarını bilememeleri haberlere yansıyor. Velilerin, öğrencilerin  ve öğretmenlerin sinir krizleri geçirdiği yer alıyor haberlerde. EBA TV’ye  erişim sıkıntısından kaynaklı öğretmenlerin ücretli platformlardan  öğrencilerine ders vermeye çabaladıkları biliniyor. Canlı sınıf ortamlarında  verilen derslerin ne kadar verimli olduğu tartışılıyor. Eğitim döneminin henüz  başında olmamıza rağmen katılımın git gide düştüğü ve bu sıkıntıların devamında  daha da düşeceği söyleniyor. Müfredat yoğunluğu ve ders saatlerinin planlanması  meselesi de sorun yaratıyor. Aslında şu an eğitim-öğretim dönemine tam bir kaos  hakim. İşçi ve emekçilerin çoğunun, çocuklarına güzel bir gelecek  kurmak ve güvence sağlamak için sömürü düzenine ses çıkarmadan açlık sınırının  altındaki ücretlerle çalıştıkları bilinen bir gerçek. Ancak kapitalizmde  güvencenin olmadığını pandemi sarsıcı bir şekilde hatırlatmış oldu. Velilerin  yaşadıkları tek sıkıntı bu imkânlara sahip olmadıkları için çocuklarının eğitim  hakkından faydalanamaması da değil. Çocuklarının psikolojik ve gelişimsel  ihtiyaçlarını giderememekten kaynaklı da önemli sorunlar yaşıyorlar. “Artık 2020 senesindeyiz” gibi ifadelerle bazı gerçekleri  çarpıtmaya çalışan bakanlar, halen evinde televizyon olmayan ailelerin  varlığından habersiz olamazlar. Ya da internet çağında halen ülke genelinde  niteliksiz internet alt yapısı olduğunun bilincindedirler. Aynı zamanda bu  haliyle internetin pahalı olması da mevcut sorunların diğer yanıdır. Zaten  arada çöken, erişim sıkıntısı yaşanan EBA TV derslerine katılamayan  öğrencilerin varlığı, MEB için tam olarak yansıtılmayan sayısal veri ve gözden  çıkarılacak zayiat anlamına geliyor. Sayılar ancak TL ile çarpılınca anlam  kazanıyor. Okulların yüz yüze eğitime başlayıp başlamayacağı açıklaması  yapılacakken dahi, özel okullara belli bir oranda kayıtlar yapılması  beklenmişti. Çocukların eğitim sorununa bakış açısını anlatan çok net bir  tutumdur bu. Pandeminin daha ne kadar süreceği belirsizliğini koruyor. MEB  ise yüz yüze değil uzaktan eğitime odaklanmış durumda. Yatırımlar bu alana  yapılıyor ancak her çocuğun eşit koşullarda eğitimden yararlanabilmesi için  değil.  Geçenlerde katıldığı bir televizyon programında Ziya Selçuk  Dünya Bankası’ndan bir proje aldıklarını açıkladı. 160 milyon dolarlık proje  ile 2 sene içerisinde Türkiye’de büyük bir dijital eğitim platformu kurup,  kişiye özel eğitim getireceklerini iddia etti. Bu projenin detayları net olmasa  da ülkenin mevcut alt yapısı ile EBA TV’de dahi sorunlar yaşanırken bahsedilen  eğitim platformunu nasıl kuracakları muamma. Bir de kişiye özel eğitim  denilerek güzelleme yapılıyor. Zaten internette ücretli eğitimler ve çeşitli  platformlar var. İmkânı olan internet üzerinden dünyanın en prestijli  üniversitelerinden dahi mezun olabiliyor. Tabii yine ücret karşılığında ve  yeterli donanım eşliğinde. Ülkenin her çocuğu eşit şartlarda değilken, bu tarz  propagandaların yine kapitalistlerin ihtiyaçları gözetilerek yapıldığı açıktır.  Özel okullarda yapılan reklamlar da bu yöndedir. Eğitimde temel sorunları  çözmek yerine Z. Selçuk gibi özel okul sahibi kapitalistlerin cepleri  düşünülüyor. Pandemi döneminde dahi, özel orta öğretim kurumlarının sayısı 305  arttı. Özel okulların yüz yüze eğitime başlama konusunda sağladıkları imkânlar,  aslında tüm okullarda da aynı şekilde önlemler alınarak yüz yüze eğitimin  başlatılabileceğini gösteriyor. Ancak sermaye devletinin bakanlıkları bunun  için değil, “süreci başarılı bir şekilde yönetiyoruz” algısı yaratmak için  çalışıyorlar. Kamusal kaynaklar özel sektöre aktarılırken, kamuya pay  ayrılmıyor. Yüz yüze eğitimin başlamaması ve uzaktan eğitime erişim  sıkıntısı olmasından kaynaklı işçi ve emekçi çocuklarının eğitimden kopuşları  hızlanıyor. Çocuk işçilik, erken yaşta evlilik, çocuk istismarı gibi sorunlar  derinleşiyor. Okul terki veya üniversiteye gitmeme oranında artış  gözlemleniyor. Üniversite mezunlarının üçte birinin işsiz kaldığı bir durumda  üniversiteye hazırlanma kaygısı eskiye nazaran azalmış durumda.  Bahsi geçen tüm bu sorunlar işçi ve emekçi çocuklarının hem  bugününü karartıyor hem geleceğini belirsizleştiriyor. Umutsuz, hayalsiz ve ne  yapacağını bilememe hali çoğu gencin temel sorusu haline geldi.  18 yaşında arkasında çarpıcı bir not bırakarak intihar eden  Furkan Celep, dünyaya veda ederken bile sistemin akıl dışılığını vurguladı.  Oysa sömürücü bir sınıfın iktidarda olmadığı, gelecek güvencesinin ve eğitim,  sağlık gibi hakların sağlandığı sosyalizm milyonların yaşam umududur. Hayatı  anlamsız, amaçsız görüp intihar etmek değil, bugünü ve yarını için savaşmak  asıl çözümdür.  Kapitalizmde eğitimin bilimsellikten uzak, paralı, eşitsiz  olmasına rağmen eğitim hakkını her zaman savunmak gerekir. Eğitim alanında  yaşanan bu sorunların her biri mücadele konusu olmalı. Salgının derinleştirdiği  sınıfsal ayrımlara karşın birlik olup, geleceğimizi ellerimize almalıyız.  Eğitim hakkının gaspına engel olmalı, dayatılan karanlığa son vermeliyiz. DLB  saflarında örgütlenip, mücadeleyi yükseltmeliyiz!  Devrimci Liseliler Birliği           Mesleki eğitimde 
        sömürü derinleşiyor  5 Ekim itibariyle mesleki  ve teknik liselerin alan ve atölye dersleri yüz yüze eğitime başladı. Yeterli  ve gerekli önlemler alınmadan başlayan eğitim-öğretim alanında yaşanan sorunlar  devam ediyor.  Öğrenciler eğitimde  yaşanan sorunların yanı sıra üretimin bir parçası olarak da bir dizi sorunla  karşı karşıya. Mesleki ve teknik  okulların bir kısmı 5 Ekim’de açılırken bir kısmı ertesi hafta eğitime başladı.  Bazı okullar öğrencilerden HES kodu isterken bazı okullarda istenmiyor.  Okullara servis imkânı sağlanmıyor. Fiziki mesafe kurallarına uyulup sınıflar  yarı yarıya azaltılırken, öğrenciler kendi imkanları ile maske ve dezenfektan  kullanıyor. Belli okullarda velilere temizlik-ihtiyaç listesi verilirken belli  okullarda para toplanıyor. Belli okullarda ise iki “bağıştan” birisinin  seçilmesi isteniyor. Öğrencilere her gün aynı sıra, masa, bilgisayar vb. eşyaları  kullanmasına yönelik uyarılar yapılıyor. Okula gitmeyen öğrencilerin EBA  üzerinden programlarına devam edilmesi beklenirken, bu olanaktan  yararlanamasalar bile dersleri işlemiş olarak kabul edilecekleri belirtiliyor.  Sermaye düzeni için eğitimle ilgili sorunların devam etmesinin bir önemi yok.  Çünkü üretimin kesintisiz sürmesi, meslek liselerinde kalifiye ve ucuza  çalıştırılacak milyonlarca öğrencinin hazırda bekliyor olması onlar için  yeterli. Bu yıl geçtiğimiz  yıllardan farklı olarak 9. sınıfa başlayan teknik lise öğrencileri bölümlerini  okula başlar başlamaz seçtiler. Toplum sağlığını hiçe sayan bu kapitalist  sistem üretim alanında bir aksama olmasın, genç işçiler bir an önce yetişsin  diye bölümleri ilk yıldan seçtirme yoluna gitti. “Neyse ki meslek liselerimiz  var!” diyen MEB yakın zamanda şu açıklamada bulundu:  “Mesleki eğitimde  öğrencilerin uygulama becerilerini artırmada önemli katkısı olan döner sermaye  kapsamındaki üretim kapasitesini artırmaya devam ediyor. Bu kapsamda 2019’da  yapılan üretimden elde edilen gelir, 2018’e göre yüzde 40 artarak 400 milyon  liraya çıkmıştı. Kovid-19 salgını nedeniyle okullar uzun süre kapalı olmasına  rağmen 2020’de de artış eğilimi devam ediyor. Bu yılın ilk 8 ayında, meslek  liselerinde üretimden elde edilen gelir, 2019’un aynı dönemine göre yüzde 20  artarak 230 milyon liraya ulaştı.” Pandeminin ilk  dönemlerinden bugüne maske, dezenfektan, koruyucu giysi (temassız ateş ölçer  üretimi için de talimatlar verildi) gibi temel ihtiyaçları meslek liselerine  ürettirdiler. Eğitim emekçilerini üretim sürecinde “ustabaşı”na dönüştürdüler.  Öğrencileri tam kapasite ile çalıştırmakla övündüler. 2023 Eğitim Vizyonu  kapsamında yaptıkları açıklamalarda ise “özellikle sektörlerle çok güçlü iş  birlikleri kurularak işgücü piyasaları ile uyumlu bir şekilde müfredat ve  haftalık ders programlarında güncellemeler yapıldığını ve ulusal meslek  standartları ile uyumlu hale getirildiğini” ifade ettiler. İşçi-emekçilerin,  gençlerin sağlığını hiçe sayan kapitalist düzen her geçen gün saldırılarını  arttırmakta. Bir yandan fabrikaların çarkları dönsün diye emekçilerin canları  hiçe sayılıyor. Öte yandan ise emekçilerin çocukları eğitim ve erken dönem  sömürü ile sınanıyor. Meslek liseleri sermaye devletinin kar odaklı baktığı  “eğitim” kurumlarına dönüşüyor. Sermayenin ihtiyaçlarına göre şekillenen eğitim  programlarında sömürü derinleşiyor. Meslek liseleri tamamen üretimin bir  parçası olarak şekilleniyor. Kriz ve pandeminin  yarattığı ağır koşulların üstesinden gelmek için, toplumsal yaşamın her  alanında topyekûn bir mücadele örgütlemek gerekiyor. Geleceğimizi ellerimize  alalım. Okul sıralarına-atölyelerine sığdırmaya çalıştırdıkları dünyayı  reddederek, gerçekten yaşayabileceğimiz yeni bir dünya için mücadeleyi  büyütelim.  Meslek Liseliler Birliği |