|  Soluduğumuz zehirli hava: KapitalizmH.  Armoni   Soluduğumuz havanın kalitesi üzerine düşünmek Covid-19  salgını ile birlikte daha da önemli bir hale geldi. Hava kirliliğinin birçok  hastalığın ortaya çıkmasına ya da kötüleşmesine olan etkisi tartışılmazdır.  Bununla birlikte, kirletici unsurları ve yaşadığımız yerlerde havanın kirlilik  oranlarını bilmenin bu konu hakkında duyarlılığı artırma açısından önem arz  ettiği de bir diğer tartışılmaz durumdur. Uzmanların yayınladıkları çeşitli  raporlar bu konu hakkında çarpıcı verileri ortaya seriyor. İlk olarak  vurgulanması gereken ise iklim krizinin ve hava kirliliğinin bu yüzyılda  çözümünü dayatan sorunlar olduğu gerçeğidir. Hava kirliliğinin çevre kaynaklı en büyük sağlık tehdidi  olarak kabul edildiğini belirterek başlayalım. Nefes almadan en fazla birkaç  dakika hayatta kalabiliriz. Oksijene bağımlıyız. Ama soluduğumuz havada elbette  yalnızca oksijen yok. Hele ki kapitalist üretim ilişkilerinin hâkim olduğu  günümüz dünyasında ısrarla fosil yakıtların kullanımı, endüstriyel faaliyetler  sonucu oluşan kirlilik, gerekli çevre sağlığı koşullarına uyulmaması ve  sayılabilecek benzer nedenlerle hava her geçen gün daha da kirlenmektedir.  Hatta dünyadaki ölüm sebepleri arasında dış ortam kirliliği 6. ve iç ortam  kirliliği 8. sırada yer almaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre  her yıl yaklaşık 7 milyon insan hava kirliliğinin yol açtığı hastalıklar  nedeniyle yaşamını yitirmektedir. Dünyada her 10 kişiden 9’unun kirli hava  soluduğu da belirtiliyor.  Başlıca kirletici unsurlar; partikül maddeler (PM), kükürt  dioksit (SO2), azot oksitler (NOx) ve ozon (O3) olarak sayılıyor. 2013 yılında  DSÖ partikül maddeleri kanserojen maddeler tanımlamasına almıştır. Partikül  maddeler ise kaba partikül PM10  ve  ince partikül PM2.5  diye iki  ayrı sınıfa bölünüyor. PM10, madde boyutunun 10 µm (mikrometre,  milimetrenin binde biri) PM2.5 ise madde boyutunun 2.5µm olduğunu  gösteriyor. PM10 maddeler kömür-dizel yakılan süreçlerden,  endüstriyel faaliyetlerden, trafikten ve kentlerde toza neden olan kaynaklardan  ortaya çıkıyor. Bu iki ayrı tanımlamayı açmanın nedeni ise hava kirliliğine  yönelik toplanan verilerde daha çok PM10   miktarı ölçülüyor olmasıdır. Ancak kana karışarak daha ağır  sonuçlara neden olan PM2.5  miktarına  dair veriler çok yetersiz. “PM2.5 maruziyeti akciğer kanseri de  içinde olmak üzere solunum sistemi ve dolaşım sistemi hastalıkları yüzünden  erken ölümlere yol açmaktadır. Bu bakımdan PM2.5 düzeyinin izlenmesi ve sağlığı etkileyecek düzeyde artış göstermemesi için  önlem alınması halkın sağlığının korunması açısından bir zorunluluktur.”*  Hava kirliliğine bağlı olarak dünyada her yıl 4,2 milyon  erken ölüm gerçekleşiyor ve bu ölümlerin yüzde 90’ı da düşük-orta gelirli  ülkelere ait. Bu rakam Ebola, HIV/AIDS, tüberküloz ve sıtma nedeniyle  gerçekleşen ölümlerin toplamından 2,7 milyon daha fazla.** Bahsi  geçen bu salgın hastalıkların yoksul ülkelerde yaygın olduğu da bilinen bir  diğer gerçektir.  Soluduğumuz havanın kirlilik oranını bilmek, takipçisi  olmak temiz hava hakkını savunmak açısından önem taşıyor. Washington DC  merkezli uluslararası bir sivil toplum kuruluşu olan OpenAQ tarafından Temmuz  2020’de bir rapor yayınlandı. “Hava Kalitesi Verilerine Kamuoyunun Erişimi:  Küresel Durum” isimli rapor, 212 ülkenin hava kalitesi verilerini inceledi. 103  ülke büyük kirleticilerden kaynaklanan hava kalitesi verisini üretirken, 109  ülke ise bu veriyi üretmemiş. Yani 4,2 milyar insan verilerin tamamına erişemiyor.  Pakistan, Nijerya ve Etiyopya gibi kimi ülkelerde hiç veri üretilmiyor.  Türkiye, Çin, Brezilya, Hindistan, Endonezya ve Güney Afrika gibi kimi  ülkelerde ise açıklık ve şeffaflık yok.  Türkiye de 2017-2019 yılları arasında hava kirliliği  nedeniyle ölenlerin sayısı trafik kazalarında ölenlerin sayısından 6 kat fazla  olmuş. 2017 yılından beri en fazla ölüm İstanbul’da yaşanmış. İstanbul’u İzmir  ve Manisa takip ediyor. PM2.5 kirleticisi hakkında Türkiye’de kabul  edilmiş bir hukuksal düzenleme yok. PM10 için Avrupa Birliği sınır  değerleri 2019 yılı itibarıyla uygulanmaya başlandı. Ancak yeterli ve kaliteli  veri toplanmıyor, açık olarak ta paylaşılmıyor. Temiz Hava Hakkı Platformunun  “Kara Rapor: 2020” raporunda yer alan bilgilere göre 30 ilde yaşayan yaklaşık  18 milyon kişinin soluduğu havanın kalitesine dair yeterli veri yok. Eskişehir,  Muş, Uşak ve Şırnak’ta 3 yıldır asgari düzeyde bile veri yok. Ayrıca sanayi  tesislerinin bacalarından çıkan emisyon verileri kamuoyuna açıklanmamaktadır.  Bazı illerde hava kirliliği kronik bir hal almıştır. Örneğin; Amasya, Bursa,  Iğdır, Manisa’da yaşayanlar son 4 yıldır düzenli olarak yılın en az yüzde  68’inde kirli hava soluyor. Iğdır, Düzce, Manisa, Bursa, Kahramanmaraş ve Afyon  yüksek derecede kirli hava soluyor.  Hava kirliliği en çok işçi ve emekçileri ilgilendiriyor  çünkü en fazla maruz kalıp, hastalanan ve bundan kaynaklı erken ölen kesimi  onlar oluşturuyor. Milyonlarca insan geçmişten bu yana kirli hava soluduğu için  kronik hastalık, sakatlık yaşıyor ya da kemoterapi gibi tedaviler görüyor. Bu  durumda Covid-19 salgınına karşı daha savunmasız haldeler. Bağışıklık sistemini  zorlayan faktörlerden biri olan hava kirliliği özellikle sanayi kentlerinde  yaşayan emekçilerin gündeminden düşmeyecek bir konudur.  Salgın nedeniyle ilk haftalarda getirilen kısıtlamalar  sonrasında azalan trafik sonucu 5 büyükşehirde hava kirliliği ölçümlerinde  kısmi düşüşler gözlenmişti. Bazı büyük işletmelerin üretime ara vermesi de hava  kirliliğini etkiledi ancak Haziran ayı itibarıyla her şey normale döndüğünden  beri ölçümler eski değerlerine kaçınılmaz olarak geri gelecektir. Aslında ciddi  önlemler alınsa, gerçek ölçümler yapılıp ona göre planlamalar yapılsa hava  kirliliği gibi bir sorunun olmayacağı aşikâr. Yani mesele yine toplum sağlığını  merkeze almak ya da kâr hırsını öncelik belirlemek arasında düğümleniyor.  Kapitalistler, toplumsal muhalefet yükseldiği zaman göstermelik tedbirler alsa  da halen fosil yakıtları tüketmeye, doğayı talan etmeye, kurulacak santraller  için ÇED (Çevre etki değerlendirmesi) raporlarını göz ardı etmeye, SED (Sağlık  Etki Değerlendirmesi) raporunun emsalinden bile bahsetmemeye devam  edeceklerdir. İşçi ve emekçiler ise gidişe dur demedikçe zehirli hava  soluyarak, insanca yaşam koşullarından mahrum kalmaya devam edeceklerdir.  * Kara Rapor 2020, Temiz Hava Hakkı Platformu ** ‘Veriye tam erişemeden hava kirliliği ile mücadele  edemeyiz’ başlıklı haber, Artı Gerçek gazetesi |